İbrahim Kandahar
Sol burjuva eğilimleri bünyesinde haddinden fazla barındırdığı için proletarya diktatörlüğü ifadesini duyunca dehşete kapılır.
Türkiye/Kuzey Kürdistan sosyalist ve devrimci hareketlerinin birden fazla eğilim ile teşne olduğunu başlamadan belirtelim. Eğilimler nelerdir? Eğilim genel anlamıyla birden fazla çizginin, mücadele yürütülen sahadaki üretim ilişkilerinin çarpıklığı veya karmaşıklığı sonucu bir sosyalist harekette, devrimci harekette yankı bulmasıdır.
Yakın zamana kadar yarı-sömürge yarı-feodal bir ülkede kapitalizm; uluslararası iş bölümü sonucu, kapitalist-emperyalist burjuvazinin, uşak komprador burjuvaziye sunduğu rol sonucu gelişmişse eğer, bu gelişimin, tefeci burjuvaziyle sömürü girdabının rekabetine dayalı, komprador burjuvazinin, vurguncu, talancı, rantçı karakter kazanmasına vesile olarak bir dizi sorunu, çelişkiyi yarattığını hatırlatalım.
İşçi sınıfı içerisine, üretimin toplumsallığına, değişken sermaye denilen, emeğin meta olarak sürekli alınıp satılır pozisyonuna taşınan, arkaik feodal unsurların, üretimde bulunmalarına rağmen, üst-yapıda yankı bulan gerici feodal kültürün sürekli taşıyıcısına dönüşmesinde ise bu rol paylaşımının kaçınılmaz payı olduğunu geçerken aktaralım. Özcesi bağlamak istediğimiz konuya gelecek olursak; kapitalist-emperyalizmin, Sovyet ve Çin devrimlerinin varlığı neticesinde, ekonomik ilişkisellik içerisinde, feodal ekonomik ilişkilerle önce ittifak, sonra bu devrimlerin dışarıdan emperyalist saldırganlık ve içeriden o emperyalist saldırganlıkla doğrudan bağlantılı bürokrat burjuvalarca parçalanması sonucu, uluslararası iş bölümü yönergesiyle, kapitalist üretim ilişkilerinin parçası kılması, köylük alanlarda, tarıma bağlı küçük üreticileri, köylü kitleleri de ücretli kölelik düzenine kazandırması (metanın üretiminin uluslararası bölüşümü) ama aynı zamanda üst-yapıda feodal, gerici yönlere oynaması onun üretimin toplumsallığı ve özel mülkiyetin tezatlığı sonucu, toplumsal servetin en yüksek payını alan kesim olarak toplumların çürümesiyle, sistemin çürümesiyle, kitlelerin erozyona uğramasıyla doğrudan bağlantılıdır. Bu noktada toplumlar ilerlemez doğal olarak çürür.
Dönüm noktası denilebilecek bütün tarihsel kesitlerde reformist, revizyonist sosyalistler ve devrimci sosyalistler, halkçı kesimler, mücadele yürüttükleri sahalarda, alt yapı ve üst yapı dediğimiz birbiriyle bağlantılı, tarihi, kültürü, sosyolojiyi, ekonomiyi, siyaseti ilgilendiren bir dizi gelişimle beraber onca eğilime tabi tutulur ve kaçınılmaz olan budur. Bu bakımdan yakın zamana kadar yarı-feodal, yarı-sömürge bir sahada mücadele yürütmüş devrimci siyasetlerin içerisinde de bu gelişimlerle beraber bir dizi sorun açığa çıkar ki bu da yansıma dediğimiz şeyin kaçınılmaz sonucudur. Yani iş yerlerine, fabrikalara taşınmış dahi olsa üst-yapıda yankı bulan, feodal, bencil, gerici yönler taşıyan ücretli kölelik düzenine kazandırılmış işçilerle karşılaşılması kaçınılmazdır.
Yirmi yıl önce Kemalizmi eleştiren ama bugün Kemalistleşen hormonlu sosyalistlerle karşılaşmak, sözüm ona ‘bağımsızlıkçılığın’ yanlış yorumlanmasından başka nedir? 12 Eylül sonrası sosyal-demokrasi arayışına çıkmış özellikle orta-sınıflarda yankı bulmuş sol Kemalist, sosyal demokrat hareketler CHP ile bütünleşip, CHP içerisinde sağcılaşıp yok olduysa eğer, bu sosyal-demokrat hareketleri de ‘Devrimci demokratlar’ olarak gören, hatta devrimci demokrat tanımlamasını halkçı Dev-sol hareketine kadar genişleten bir çevrenin bugün şoven ve Kemalist bir hatta evrilmesi kaçınılmazdı. Aynı şekilde yeni-sömürgeyiz derken, sömürgenin sömürgesi olmaz diyen, emperyalizm içsel olgu derken, kendi burjuvazisinin kliklerinden dindarlık-laiklik çatışmasına dair, laiklik masalları duymak isteyen ‘emperyalizme savaş açmış’ ancak emperyalizmle ilişkili ülke burjuvazisini karşısına almayan hareketin de bugün şoven ve Kemalist hatta taşınmasına şaşırmamak lazım. Devrimci-demokrat çevreleri eleştirenlerin olmayan sosyal demokrasinin imajcı kesimlerinin yokluğunda giderek sağa demirleyip kemalistleşmesi sıraladığımız toplumların ve sistemin çürümesinden bağımsız ele alınmamalı. Burjuvazi çürümüş, yozlaşmış ve dünyayı çürüten bir sınıftır. O hâlde o veya bu burjuva kanadın solcularının çürümemesi felsefeye aykırı olacağı için, karşımızda çürüyen bir sol manzume de var demek zorundayız. Çünkü öyle bir hâl içerisindedir ki sol hakim sınıflar arası çatışmaya yedeklenme eğilimini heybesinde taşımaktan hicap duymamaktadır. Rusya-Ukrayna savaşında alınan tavırdan, AKP/MHP faşist blokuna karşı CHP/İYİP faşist blokuna yedeklenme eğilimi sol’da ciddi bir burjuva praksisin yansımasıdır.
Aynı şekilde devrimci sosyalist ve halkçı hareketler içerisine taşınmış dahi olsa köy ve kahve muhabbetlerini seven, dedikodudan bitap düşmüş, teşhirci, deşifrasyoncu, gayr-i ciddi, proleter siyaset derken, yeni orta-sınıf siyaset yapan, birlik derken bölücülük ve dağıtıcılık yapan, tartışma ve birlik görüşmesi yürüttüğü siyasetlere karşı, devrimci ortamın tabiatına uymayacak davranışlar sergileyen ‘sosyalist’ maskeli gericilerle ve ‘sosyalist’ maskeli hareketlerle karşılaşılması da kaçınılmazdır. Bu geleneğimiz içerisinde de karşılaşılan bir durumdur. Düne kadar üyelerinin, çevrelerinin bütün geri yönleriyle uzlaşanların, bugün birden ‘proleterleşmeleri’ takdire şayandır. Oysa proleterlik denilirken çoklukla sergilenen yeni orta-sınıfın tabiatına uygun siyaset yapma biçimidir. Devrimcilik, ticaretle değiş tokuş yapılırken, devrimci siyaset burjuva demokratizmle değiş tokuş yapılıyorsa ve birileri kendi kitlesini klancı, çürük ilan ederken, bu kitlelerin gelişmemesiyle doğrudan bağlantılı kendi hatalı hareket etme tarzını eleştirmiyorsa çürüme burada da kaçınılmazdır demek boynumuzun borcudur. 12 Eylül sonrası bütün iddialarından düşmüş reformistleşmiş, revizyonistleşmiş, oportünstleşmiş siyasetlerin hattına yakın yazlıkçı dayı solculuğu ‘proleter’ siyaset adına pazarlanıyorsa eğer, o pazarlamacı siyasetin, kendisiyle, doğasıyla, dünyasıyla barışık dar çevredeki işçi emekçi kitlelerin- diyalektik taaruzlarına maruz kalınması kaçınılmazdır.
Proletarya diktatörlüğü; en nihayetinde bugün için Almanya veya Türkiye’de nüfusun çok büyük kesimlerinin, çıkarlarını kapsayacağı için emperyalist haydutluk ortadan kaldırılınca çoğunluğun demokrasisi olacağı için (işçi sınıfın ideolojik ve politik önderliğinde) işçi sınıfının bilimini ve demokrasisini kitlelere taşıyacağı için en önemli ve en hakiki demokrasi olmaya şimdiden proleter devrimler ve emperyalizm çağında yeniden adaydır. Burjuva demokrasisinin ne olduğunu bilmeyenler, bugün olmayan demokratik ortamda (örneğin belediye başkanları cezaevinde, belediyelerine kayyum atanmış bir partiyle beraber) yani açık burjuva diktatörlük altında, dikkat edin fiili meşru mücadele yok, seçimle seçilmiş insanlar cezaevinde değilmiş gibi seçimle burjuva diktatörlüğü devireceğini ilan ediyorsa elbette burjuva demokrasisini, proletarya diktatörlüğünü, açık ve kapalı çalışmayı, demokratik ortam ve burjuva diktatörlüğün faşist ortamının ne demek olduğunu ve bilimsel sosyalizmin de ne olduğunu kavrayamamış, öğrenememiş idealist kişiler topluluğu olarak görülmelidir. Marksın çokça bilinen Lassalle çizgisiyle, kendi öğrencisi ve yoldaşı Liebknecht çizgisinin Almanya’da birleşip Almanya sosyal demokrat işçi partisini oluşturmasını eleştirdiği süreçte kaleme aldığı o meşhur Gotha programının eleştirisinin kenar notlarında taslağını çizdiği ve Lenin tarafından geliştirilen, ancak emperyalist haydutluk tarafından kıskaç altına alınmış Sovyetler birliğinde (bu kritik süreçte Sovyetler birliği adına hareket eden Stalin’in -elbette hareket edenin hata payı vardır- pay verdiği bürokrasi tarafından iğdiş edilmiş) vuku bulan uygulamalar sonucu proletarya diktatörlüğünü, geri ve anlamsız bulanlar, teoriye saçma ve çocukça yaklaşan burjuva demokratizm taraftarlarının, sosyalist demokrasi masalı yazması ise başlı başına başka bir tartışma konusu olduğu için ayriyeten cevaplanması gerekiyor. Çünkü kuram kendisini matematiksel olarak ispatladığı için hayatın kendi matematiğine denk gelmemesi kuramı anlamsız ve saçma kılmaz olsa olsa bir kez daha doğru ve uygulanması için ısrar edilmesi gereken teori olarak kendisini dikte eder. Devam edecek…